Amerika Birleşik Devletleri’ne sığınma arayışındaki LGBTİ+ ve HIV pozitif göçmenler, umut ettikleri güvenli limandan çok uzak bir gerçeklikle karşılaşıyor. Haziran 2024’te yayımlanan “Hiçbir İnsan Bu Yerde Tutulmamalı: ABD Federal Göçmen Cezaevlerinde LGBTİ+ ve HIV-pozitif Bireylerin Kötü Muamelesi” (No Human Being Should Be Held There: The Mistreatment of LGBTİ+ and HIV-Positive People in U.S. Federal Immigration Jails) başlıklı rapor, İnsan Hakları İçin Birlik (HRF), Ulusal Göçmen Adalet Merkezi (NIJC) ve Göçmenlik Eşitliği (Immigration Equality) tarafından hazırlandı. Bu rapor, 41 LGBTİ+ ve HIV pozitif göçmenin ABD’nin göçmenlik gözaltı merkezlerinde maruz kaldığı istismar, ihmal ve kötü muameleyi ayrıntılı bir şekilde ortaya koyuyor. Bu merkezlerde fiziksel ve cinsel şiddet, tıbbi ihmal ve psikolojik taciz, sistematik bir şekilde devam ediyor.
“Suçlu gibi muamele gördüm”
Raporda, LGBTİ+ bireylerin gözaltı merkezlerinde cinsel ve fiziksel şiddete maruz kalma olasılıklarının son derece yüksek olduğu belirtiliyor. Katılımcıların yaklaşık üçte biri (%44) gözaltı süresince cinsel veya fiziksel şiddete uğradığını aktarıyor. Örneğin, Nevada’da erkekler koğuşunda tutulan trans kadın Karina’nın, duş alırken bir erkek tutuklu tarafından cinsel saldırıya uğradığı, saldırının ardından hastaneye götürüldüğü ve burada bir erkek güvenlik görevlisinin gözetiminde muayene edildiği raporlanıyor. Karina’nın, “Orada bir insan gibi değil, suçlu gibi muamele gördüm” dediği aktarılıyor.
Florida’da benzer bir durumu yaşayan Leona’nın, erkekler koğuşunda sürekli tacize maruz kaldığı ve tecavüz girişiminin ancak diğer tutukluların müdahalesiyle durdurulabildiği kaydediliyor. Leona’nın “Görevlilere güvenim kalmadı; bizi korumak yerine göz yumdular” ifadeleri, yaşadığı travmanın boyutunu ortaya koyuyor.
Raporda, cinsel şiddetin yanı sıra, LGBTİ+ bireylerin sürekli sözlü taciz ve ayrımcılıkla karşı karşıya kaldığı belirtiliyor. Katılımcıların %85’i, gözaltı süresince homofobik, transfobik, yabancı düşmanı veya ırkçı sözlü tacize uğradığını ifade ediyor. New Jersey’de gözaltında tutulan Benjamin’in, cinsel yöneliminin ifşa edilmesi sonrası defalarca fiziksel saldırıya uğradığı ve “Bana yardım etmek yerine sadece cezalandırdılar” dediği aktarılıyor.
“Ülkemde zaten zulme uğramıştım…”
Raporda, gözaltında tutulan LGBTİ+ bireylerin ruh sağlığı hizmetlerine erişimlerinin son derece kısıtlı olduğu ve psikolojik destek alamadıkları için ruhsal sağlıklarının ciddi biçimde zarar gördüğü belirtiliyor. Katılımcıların %49’u, gözaltı süresince yeni veya artan ruh sağlığı sorunları yaşadıklarını bildiriyor; hives, panik ataklar, ruhsal krizler, flashback’ler ve kendine zarar verme davranışları bunlar arasında.
Louisiana’da tutulan trans kadın Zoe’nin, başka bir bölüme alınma talebinin yedi-sekiz kez reddedildiği ve tek alternatifin “koruyucu gözaltı” yani günde 22 saatten fazla hücrede tecrit altında kalmak olduğu belirtiliyor. Zoe’nin, “Ülkemde zaten zulme uğramıştım; burada yeniden aynı izolasyonu yaşamak dayanılmaz” ifadesine yer veriliyor.
Bir diğer örnek olarak, trans erkek Kilian’ın gözetim altında yaşadığı baskı ve taciz nedeniyle iki kez intihar girişiminde bulunduğu aktarılıyor. İlk girişimin ardından 10 gün boyunca tecrit hücresinde tutulduğu, “deli gömleği” giymek zorunda bırakıldığı ve “İkinci intihar girişimimden sonra bile bir ruh sağlığı uzmanına yönlendirilmedim; tek umursadıkları şey ölmememdi” şeklindeki sözleri raporda yer alıyor.
“Sürekli ilaçlarımın peşinden koşmak zorunda kaldım”
Raporda, LGBTİ+ ve HIV pozitif göçmenlerin tıbbi ihmal ve yetersiz bakım nedeniyle ciddi sağlık sorunları yaşadığı belirtiliyor. Katılımcıların %68’i, gözaltı süresince tıbbi bakım alamadıklarını veya yetersiz bakım gördüklerini ifade ediyor.
Özellikle HIV pozitif bireylerin sağlık hizmetlerine erişimde büyük zorluklar yaşadığı vurgulanıyor. HIV pozitif Selvin’in tedavi görebilmek için defalarca başvuruda bulunduğu ancak “kayıtlarının kaybolduğu” gerekçesiyle tedavisinin sürekli ertelendiği kaydediliyor. Selvin’in, “Sürekli ilaçlarımın peşinden koşmak zorunda kaldım” şeklinde konuştuğu aktarılıyor.
Trans kadın Zora’nın göğüs implantının patlaması sonucu ciddi sağlık sorunları yaşadığı, ancak tıbbi yardım için gerekli onayın haftalarca geciktirildiği belirtiliyor. Zora’nın, “Kolumu hareket ettiremiyordum, tırnaklarım morarmıştı. Ancak ateşim çıkınca beni ciddiye aldılar” ifadesi, tıbbi ihmalin boyutunu gözler önüne seriyor.
“Tecrit hücresine konmaktan korkuyordum”
Raporda, katılımcıların %44’ünün gözaltı merkezlerinde cinsel yönelim, cinsiyet kimliği veya HIV durumlarının rızaları olmadan ifşa edildiği vurgulanıyor. Özellikle, San Ysidro sınır kapısında gözaltına alınan Boris isimli bir gey erkeğin, “gey” olarak etiketlenmiş bir hücrede tutulduğu ve diğer tutukluların kim olduğunu görmek için hücre kapısından bakmaya çalıştığı belirtiliyor. Boris’in, “Herkes kim olduğumu görmek için hücre kapısının önünden geçti” ifadesi, bu ihlalin bireyler üzerindeki etkisini açıkça ortaya koyuyor.
Katılımcılardan Elisa’nın, Arizona’daki bir gözaltı merkezinde erkekler koğuşunda kalırken, diğer tutukluların duş sırasında kendisini izlediği ve sürekli cinsel tacize maruz kaldığı belirtiliyor. Elisa’nın, “Eğer şikayet edersem tecrit hücresine konmaktan korkuyordum” dediği aktarılıyor.
“Hiçbir insan orada tutulmamalı”
Raporda, katılımcıların avukatlarına erişimde ciddi engellerle karşılaştıkları da vurgulanıyor. Katılımcılar, ICE ve CBP gözaltı merkezlerinde avukatlarıyla görüşme konusunda büyük zorluklar yaşadıklarını, avukat bulmanın veya onlarla iletişim kurmanın son derece zor olduğunu ifade ediyor. Birçok katılımcının, yasal haklarını savunmak için gerekli olan hukuki yardıma ulaşamadığı belirtiliyor.
Rapora göre, katılımcıların dörtte birinden fazlası (%29), gözaltında partner, eş veya kardeş gibi yakınlarından ayrıldıklarını bildiriyor. LGBTİ+ ve HIV pozitif bireylerin göçmenlik sürecinde sevdiklerinden uzaklaştırılmaları, yalnızlık ve izolasyon hissini artırıyor.
Rapordaki bulgular, ABD’nin göçmenlik gözaltı merkezlerinde LGBTİ+ ve HIV pozitif bireylerin karşı karşıya kaldığı sistematik ve yaygın insan hakları ihlallerinin çarpıcı bir tablosunu sunuyor. Bu insanlar, özgürlük ve güvenlik arayışları sırasında, korku ve zulüm dolu yeni bir mücadeleye itiliyor. Yaşadıkları deneyimler, mevcut sistemin ciddi bir reform ihtiyacı olduğunu ve insan haklarına saygının sağlanması gerektiğini açıkça ortaya koyuyor. “Hiçbir insan orada tutulmamalı” ifadesi, bu çarpıcı raporun ardında yatan en temel gerçeği özetliyor.